Ülke genelinde tarım, hayvancılık ve üretimde yaşanan kriz, bilhassa Ege Bölgesi’nde kendisini gün geçtikçe daha fazla hissettiriyor. Üretimdeki çöküşün yanı sıra çevresel problemler ile boğuşan İzmir, Muğla, Aydın, Çanakkale, Denizli, Manisa, Balıkesir ve Uşak’ın karşı karşıya kaldığı bu durum CHP tarafından hazırlanan “Türkiye’nin keder haritası” başlıklı rapora da yansıdı. Tarım, hayvancılık üzere alanlarda kelam sahibi olan ve Gediz, büyük ve Küçük Menderes, Kuzey Ege Havzası üzere değerli su kaynakları ile havzalara mesken sahipliği yapan Ege Bölgesi, geçmişteki günleri mumla arıyor. Büyük bir ekolojik yıkımla karşı karşıya kalan ve doğal kaynakları tehdit altında olan sekiz kentin en değerli meselelerini da tarımdaki çöküş ve çevresel krizler teşkil ediyor. Rapora nazaran pamuk, tütün, zeytin, üzere eserlerin geleceğinin tehdit altında olduğu görülürken uzmanlar ziraî üretim ve besin güvenliğinin ekonomik kriz, etrafın ve doğal kaynakların ise maden tehdidi altında olduğunu vurguladı.
MANİSA’DA 1.5 MİLYON DEKAR İPOTEKLİ TARIM TOPRAĞI VAR
Raporda, İzmir, Muğla, Aydın vilayetlerinde tarım ve hayvancılık alanında yüksek girdi maliyetleri ve devlet teşviklerinin yetersiz kalması, kırsal kalkınmaya gereken takviyenin verilmemesi esas şikâyetler olurken ana geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan ve 89 bin 458 tarım yeri sahibinin bulunduğu Manisa’da, rapora nazaran tarım yerlerinin yüzde 60’ından fazlasının ipotekli olduğu görüldü. Resmi sayılara nazaran Manisa’da 1.5 milyon dekar büyüklüğünde ipotekli tarım yeri bulunurken çiftçinin devlete borcu ise yaklaşık 123 milyar lira olarak kayıtlara geçti. Dört büyük havzada tarım faaliyetlerinin yürütüldüğü İzmir’de ise çiftçinin borçları ise 326 milyar liraya ulaşıyor. Tekrar Manisa, Çanakkale, Balıkesir ve Uşak’ta çiftçi borçlarının katlanarak arttığı ve tarımda çalışan nüfusun gün geçtikçe azaldığı, ayrıyeten verimli tarım topraklarının de imara açıldığı rapora yansıdı. Çanakkale ve Balıkesir üzere Ege’nin kuzeyinde bulunan Kaz Dağları ile Madra Dağları ile Muğla, Denizli ve Uşak üzere kentlerde yaşanan etraf kirliliği, orman yangınları, madencilik faaliyetlerinin yarattığı çevresel riskler, akarsulardaki ve doğal ömür alanlarındaki kirliliğin gün geçtikçe artması ile güç santralları da bölgedeki yurttaşların başka değerli şikâyetlerinden oldu.
ÇAKICI: ÜRETİCİ TARLASINI BIRAKIP KAÇIYOR
Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Lideri Hakan Çakıcı: Çiftçilere ucuz elektrik, mazot, su üzere yardımlar yapılmıyor. Üretici para kazanmadan neden grup biçsin? Türkiye’de üretim planlaması diye bir şey yok. Ülkemizdeki teşvikten sonra temel sorun bu. Üretici hangi eserden para kazanacaksa ona yöneliyor. Yaşadığımız bir başka sorun da ipotekli tarım toprakları ve ekilen toplam alanların gün geçtikçe düşmesi. Çiftçi bankadan kredi çekemiyor, tarlasını ipotek gösteriyor. Dönem sonunda borcunu ödeyemediğinde tarlasına el konuluyor. İcralar gün geçtikçe artıyor. Bu süreçte tarla boş kalıyor, üretim duruyor. Bizim suyla ilgili de zahmetimiz var. Dünyada ve ülkemizde su kaynakları gün geçtikçe azalıyor. Üretilen suyun yüzde 70’ini tarımda kullanıyoruz. Bu mevzuda da bir planlama yapılmıyor. Öbür yandan, sanayi, turizm, konut üzere kullanımlar için tarım alanlarımızı imara açıyoruz.
KINAY: ÖNCELİK HAYAT KAYNAKLARIMIZ
Çevre Yüksek Mühendisi Helil İnay Kınay: Yürütülen yanlış siyaset ve uygulamalar nedeni ile kirlilik, sağlıklı su ve besine erişememe, alan kayıpları, afetler, iklim değişikliğiyle karşı karşıyayız. ÇED mevzuatı yayımlandığı tarihten itibaren 15’in üzerinde değişikliğe uğradı. Orman Kanunu’nda 30’un üzerinde değişiklik yapıldı. Doğal sit alanları, Zeytin Kanunu, Maden Kanunu ve daha birçok mevzuatta birebir durum kelam konusu. Son derece kısıtlı doğal varlıklarımızın, hayat kaynaklarımızın, nüfus, kentleşme, sanayi, madencilik, turizm, güç, yatırım projeleri, yapısal projeler ile güderek büyüyen yol olma tehdidine karşı koruyan, planlayan, yöneten, denetleyen düzeneklerin çok daha tesirli hale getirilmesi gerekiyor. Doğal varlıklarımızın son derece kısıtlı, talana ve yağmaya açık olduğu bir süreçte hayatı sürdürülebilmemiz için her türlü faaliyette ve ekonomik değerlendirmelerde öncelik hayatın sürdürülebilirliği olmalıdır.
IŞIK: TABİAT VE İNSAN GERİ PLANA ATILDI
Ege Etraf ve Kültür Platformu Sözcüsü Avukat Doğu Işık: Madencilik, güç santralları, hava kirliliği, su kaynaklarımızın yok olması ve barajlarımızda, akarsularımızda, denizlerimizde yaşanan kirlilik, inşaat projeleri, orman yangınları üzere çevresel sıkıntılarla yıllardır gayret ediyoruz. EGEÇEP olarak sürdürülebilir bir etraf ve geleceğimizi korumak ismine elimizden geleni yapıyoruz. Dünyamızı bizden sonraki jenerasyonlara devredeceğiz. Sağlıklı bir etrafta yaşamak hepimizin yasal hakkı. Bölgemiz genelindeki madencilik faaliyetleri ve güç santrallarının tesirleri ile ilgili yapılan araştırmalarda kanser olaylarının ve öbür hastalıkların ağır olduğunu görüyoruz. Kamu faydası ismi altında başlatılan bu projeler, şirketler ve sermaye eliyle yürütülüyor. Biz temel kamu faydası halk sıhhati ve etraf sıhhati, insandır, tabiattır diyoruz. Yeraltı kaynaklarımızın, madenlerin çıkartılmasına, güç üretimine karşı değiliz. Fakat tabiat, insan geri plana atılmamalı.
Haftaya: İşsizlik, iş kazaları, göç ve toplumsal problemlerle boğuşan Egeli yurttaşların sıkıntılarını anlatacağız.