Yasemin Kalyoncu, sanat eğitimi aldıktan sonra sanata ve bilhassa çağdaş sanata bakışının değiştiği kanısında. Sanatsal çalışmalarında uzun soluklu bir suluboya evresi var. Daha öncesinde gravür baskı, ağaç baskı, monotip baskılar ve kolaj denemeleri yapmış, bir periyot de klâsik Türk sanatlarına ilgi duymuş. Çizgi, tezhip, minyatür atölyelerinde çalışmalarda bulunmuş.
Şimdilerde bütün tecrübe ve birikimlerini modernize ederek gerek suluboyalarda, gerek akriliklerde kompozisyon ögesi olarak kullandığı üzere, teknik özellikleri de vakit zaman çalışmalarında kullanıyor. “İnsan yaşadığını sorgular ve anlatır, soru sormak yolda olmaktır” diyor.
Yaşamını anlatıyor
Raif Kalyoncu ise, Trabzonlu birçok sanatkarın yapıtlarında tarihi geleneklerin izlerini taşıyan sentezlerin reddedilemez olduğunun altını çiziyor:
Geleneksel izler…
“Gerek bu kentte doğmuş, gerek vazife yapmış Zeki Kocamemi, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Orhan Peker, Kayıhan Keskinok üzere Türk fotoğrafına mal olmuş kıymetli isimlerle birlikte, Trabzonlu olup sanat çalışmalarını ülkenin farklı kentlerinde ya da Trabzon’da sürdüren hocalarımız bizlere örnek olmuşlardır. Trabzon beşerinin inatçı ve mücadeleci ruhunun yanında kentin kültürel birikimi, doğal hoşlukları birçok sanat alanında olduğu üzere, plastik sanatlarda da bizim bu noktaya gelmemizde tesirli olmuştur.” Sanat gücünü Karadeniz’den ve kentten aldığını söylüyor Raif Kalyoncu ve ekliyor: “Güneyinde sarp ve engebeli yeşil dağlar ile kuzeyinde Karadeniz ortasına sıkışmış kent tabiatı. Yeşili ve yeşilin içerisinde barındırdığı birçok renk. Gökyüzünün grisi ile denizinin mavisi. Bu mavilik içerisinde koylardaki balıkçı barınakları ve kayıklar. Bulunduğum her ortamda müşahede yapıp vakit zaman eskizler çizerek daha sonra bu eskizleri tuvallere benim gözümden, benim fırçamdan, benim çizgimden aktarıyorum. Benim nazarımda deniz, martı, kayık ve balıkçılar bir sonsuzluk bir özgürlük, bir uğraş hayata başkaldırı kendini tabir etme aracıdır.” *