11’inci Resort Kongresi öncesi basın mensupları ile birayara gelen DenizBank Finansal Hizmetler Grubu CEO’su Hakan Ateş, turizmin borçluluğunun yüksek olduğunu ancak yüksek ama bankalara borç servisini yaptıktan sonra da ilave yatırım yapacak kadar da güçlü bir sektör olduğunu belirterek tuirzme kredi verilmesinde yapılan değerleme sorunlarına değindi.
Ateş eksik değerleme nedeniyle turizme yeterli krediyi veremediklerine dikkat çekerek şunları kaydetti: “Eğer banka ekspertiz yapacaksa kabul görmesinin tek koşulu, ekspertiz firmasının SPK’dan lisanslı olması. Başka kimse yapamıyor. Bunların sayısı 40-45 civarında. Bu firmalar ile konuştuk, çok büyük zarar veriyorsunuz, dedim. Biz, hepsi alıcı ve satıcının rızasıyla 24 otel satışı yaptık. Alan ve satan memnun kaldı, hem bankaya hem çevreye borçlarını ödedi. Ortalama satış fiyatımız ise ekspertiz değerinin 2.1 katı olarak oluştu. Hatta öyle durumlar var ki; ekspertiz firması 28 milyon dolar demiş 92 milyon dolara satıldı otel. Şimdi bu neye engel oluyor, şuna: Ben bir otele kredi veriyorum; otelin normalde pazar değeri aslında 50 milyon dolar olan ama lisanslı eksper aynı otele 25 milyon dolar değer biçti. Ben 25 milyon dolara kadar kredi verebiliyorum. Ama otel sahibinin ihtiyacı var 5 milyon dolar daha vereceksin, otelin ederi 50 biliyorsun ama senin elin kolun bağlı, sen çünkü onu ipotek karşılığı çıkartmışsın. Dolayısıyla bunları biraz daha gerçek değerine yaklaştırın, diyoruz.”
Eksperlerin kendilerine “biz binayı alıyoruz, böyle ters çeviriyoruz, düşen her şeyi yüzde 30 varsayıp düşüyoruz” dediklerini anlatan Ateş, “Yüzde 30 çok büyük bir değer. 100 milyon dolarlık olan 70’e iner. Halbuki otel sahibi, bahsettiği 30 milyonluk masraf 5 milyon dolara bilemedin 7 milyon dolara 2 ayda yapar. Kendi marangozunu çalıştırır. Ben bizzat şahit oldum, 2 ayda yaptı Bodrum’da. İnanamadık. Otel şubatta devralındı, mayısta turist getirdi içeri. Bu tesislerin kat sayısı değil, üzerinde kazanılacak para önemli. Neden önemli çünkü borç ödemesini kazandığı paradan yapacak otel sahibi. Onun için iskonto edilmiş nakit akımı (DCF) yöntemi ile ilerlenmeli. Bu yöntemde şuna bakıyoruz; 10 yılda bu otel ne kazanır. Buralarda çok esaslı eserler var. Şimdi, diyelim ki yılda 7 milyon dolar kazanıyor. Ben diyorum ki bankacı olarak biz bunu biraz iskonto ederiz. Değerleme şunun üzerinde yapılmalı, en az 15 sene 105 milyon dolar para kazanacak. Biz bunu şu anda faiz nerede dolarda, Libor 1. Siz alın, 3’ten ya da 4’ten iskonto ediyorum, bugüne getiriyorum. 105 milyon dolar, oluyor size 80 milyon dolar. O zaman bu otelin değeri diyorum 80-85 milyon dolar” diye konuştu.
Ateş, turizmdeki paylarının 2.9 milyar dolarlık destekle yüzde 16 seviyesinde olduğunu belirterek “Bu bakımdan bizim bankamızı kurduğumuz ilk günden itibaren demografik açıdan eğitim ve sağlık, coğrafik açıdan tarım, gemicilik ve turizm ve geçiş ekonomisi olmamız nedeniyle de altyapı ve enerji gibi sektörlerde oldukça konsantre bir şekilde hareket ettik. Bahsini geçirdiğimiz sektörlerde DenizBank olarak hep ilk 3’teyiz. Turizmde 1’inciyiz. Tarımda Ziraat Bankası’nın ardından 2’nciyiz, fakat Ziraat Bankası’nı çıkarttığımızda tarımda payımız yüzde 46 piyasa payımız var. Ziraat Bankası dahil olduğunda ise payımız yüzde 13 oluyor. Kısacası özel bankalar düşünüldüğünde kredi ağırlığının neredeyse yarısı tek başımıza karşılıyoruz diyebilirim” diye konuştu.
Turizmi Türkiye’nin petrolü olarak tanımlayan Ateş, “Bacasız sanayimiz desek yeri var, getirileri dövizle ve bir istihdam deposu. Şu anda 215 milyar dolarlık bir ihracatımız söz konusu. Ama ithalatımız yine 250 milyar dolarlarda. Kompozisyonda biraz değişim olduğu görülüyor; altın ithalatı 25 milyar dolarlardan 5 milyar dolarlara geriledi, ki bu iyi bir haber.
Ateş hem dünya ekonomisindeki gelişmeleri hem de son dönümde tüm dünyada konuşulmaya başlanan sürdürülebilirlik konusuhndakigörüşlerini ise şöyle dile getirdi: “Bir taraftan ABD ve Çin gerçeği var. Jeopolitik taraftan bakarsak ABD’nin biraz Rusya’yı unuttuğunu, hatta yer yer Rusya’yla bazı konularda da müttefikmişçesi davranmaya başladı. Çin ve ABD’nin ticaret savaşları çok ön planda. Bundan sonra da bunun daha da artacağı bir döneme şahit olacağız. Çin şu anda iki yönden sıkışmış durumda. Birincisi şu; Çin, çok uzaktan hammadde getiriyor ve çok uzağa ürün gönderiyor. Bugün itibarıyla konteyner fiyatları 10 misli arttı. 600 dolara gönderdiğiniz metreküp fiyatı şu anda 6 bin dolar seviyesine yükseldi. Dolayısıyla bu nokta Uzakdoğu ticaretini biraz köşeye sıkıştırıyor. İkinci noktaysa Çin’in dünya ticaretinden aldığı pay yüzde 16,7. Yani dünyadaki her 100 dolarlık alışverişin 17 doları Çin alım satımı. Dünyadaki karbon salınımının yüzde 25’i de Çin’den kaynaklanıyor. Oysaki şu anda Kıta Avrupası başta olmak üzere dünyada çok fazla bir sürdürülebilirlik eğilimi görüyoruz. Şu anda çok bol olan likiditeden yararlanabilmemiz için de mutlak surette bu sürdürülebilir programlarının içinde olmamız gerekiyor. DenizBank olarak biz de öyle yaptık. Son olarak 840 milyon dolarlık sendikasyon kredi aldık. 22 ülkeden 49 bankanın katılımıyla gerçekleşen bu sendikasyon kredisi, tarım ve iyi tarım ağırlıklı bir yapıya sahipti. Dolayısıyla az önce de konuştuğumuz gibi, tüm dünyanın sürdürülebilirliğe bu denli eğildiği bir dönemde ticaretinin devam edebilmesi açısından, Çin’in bu konuda çok ciddi maliyetlere katlanması gerekiyor.
Tekrardan almış olduğumuz 840 milyon dolarlık sendikasyon kredisine dönecek olursam, yüklü bir miktardan bahsediyoruz. O noktada yalnızca iyi tarım değil, başka parametreler de devreye giriyor. Yani organik tarım bir tarafta, nehirleri kirletmemek de bizim kapsamımızda. Sadece karbon salınımı değil, deniz, nehir kirliliği ve hava kirliliğine karşı duyarlılık da bunun içine giriyor. Karbon salınımı konusunda tüm dünyada büyük bir hassasiyet oluştu. Günün sonunda turizm de bundan çok etkileniyor. İyi turizm yapan ve sertifikaya sahip olan tesis sayımız 450 adet. Bu neden önemli? Bir insanlığa hizmet için, ikincisi de çocuklarımıza bırakacağımız güzel bir dünya için. Şöyle bir hedef konuldu: 2030 yılına kadar karbon salınımını yüzde 50 azaltmak, 2050’ye kadar da karbon salınımını sıfırlamak. Dolayısıyla buna uymayan işletmeler ciddi maliyetlerle karşılaşacak.
Yine değinmemiz gereken başka bir konu yeşil bonolar, hatta mavi bonolar. Yatırım bankaları ile bu programları yapıyoruz. Belli elemelerden geçmezseniz siz de böyle bir programa giremiyorsunuz. Atıklarınızı nasıl yönettiğiniz, sularınızı harcama şekliniz, binanızın nasıl bir elektrik satın aldığı dahi, bu standartların içine dahil ediliyor.”
Türkiye’de 2010’dan 2015’e kadar turizme olan yatırımın 10-12 milyar dolar olduğunu hatırlatan Ateş, 2016’yla bunun 7’lere, son 3 yılda da 2 milyar dolarlara düştüğünü vurgulayarak “Yatırımda ciddi bir azalma söz konusu kısacası. Bir diğer nokta döviz yaratım konusu. Antalya, Muğla ve İstanbul yatak sayısı bakımından Türkiye’nin yüzde 60’ını oluşturuyor. Bu oranı ülke geneline yayarak turizmin sürekliliğinin sağlanması ve gelirin daha da artırılması mümkün. DenizBank olarak sektörü bize döviz kredisi ile finanse ediyoruz. Şunu da belirtebilirim turizm için kullandırtmış olduğumuz 2.9 milyar dolarlık kredinin 1.4 milyar dolarını yeniden yapılandırdık. Bu, asla bir geri dönmeyecek anlamına gelmiyor. Çünkü yatırımcı güvenmiş ve harika bir eser çıkarmış ortaya. Otel orada duruyor. Bir iki yıl kötü olabilir, ama maalesef eğer siz turizmcileri desteklemezsiniz, bu oteller çok düşük paralara kendi yatırımcısının dışındakilerin ellerine geçebiliyor. Tabii ki küresel dünya, geçebilir. Ama neden bizim milli turizm sanayicimizde kalmasın. Benim tercihim o yönde olur” şeklinde konuştu.
Katma değer olarak sektörler arasında dövizi lehine çevirebilen en kazançlı sektörün turizm olduğunun altını çizen Ateş, turizmin giderlerine bakıldığında maliyetlerin de arttığına dikkat çekerek “Bu noktada da kur pazarlıkları görülebilir. Ama tabii ki bunu sadece turizmle sınırlandıramayız. Bu tekstil için de böyledir, deri sektörü için de böyledir. Bu bir alışveriş. Türkiye’nin avantajıysa şu, hiçbir hal ve şartta rakip tanımaz bir noktadayız. Kapasite ve verdiğimiz değer olarak Türkiye’nin turizm açısından dünyadaki en iyi destinasyonlardan biri olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. O nedenle turizmde bizim çok olumlu beklentilerimiz var. Salgından sonra hareketlenmeyle birlikte, 2019 rakamlarını çok rahat geçeceğimizi düşünüyorum. 2019’da 34.5 milyar dolar gelir elde ederken, 50 milyon turist ağırlamıştık. Bunun 5 milyonu da bizim gurbetçiler. Gurbetçilerimiz bizim için çok değerli. Gurbetçilerin kişi başına harcaması 850 dolardan 1150 dolara dolara çıkmış durumda. Yabancı turistlerin kişi başına harcaması ise bu sene 730 dolarken 770 olmuş” diye konuştu.